SAHİH-İ BUHARİ

Bablar - Konular - Numaralar

FEDAİLU’S-SAHABE

<< 1540 >>

24. ZEYD B. AMR B. NUFEYL HADİSİ

 

حدثني محمد بن أبي بكر: حدثنا فضيل بن سليمان: حدثنا موسى بن عقبة: حدثنا سالم بن عبد الله، عن عبد الله بن عمر رضي الله عنهما:

 أن النبي صلى الله عليه وسلم لقي زيد بن عمرو بن نفيل بأسفل بلدح، قبل أن ينزل على النبي صلى الله عليه وسلم الوحي، فقدمت إلى النبي صلى الله عليه وسلم سفرة، فأبى أن يأكل منها، ثم قال زيد: إني لست آكل مما تذبحون على أنصابكم، ولاآكل إلا ما ذكر اسم الله عليه. وأن زيد بن عمرو كان يعيب على قريش ذبائحهم، ويقول: الشاة خلقها الله، وأنزل لها من السماء الماء، وأنبت لها من الأرض، ثم تذبحونها على غير اسم الله. إنكارا لذلك وإعظاما له.

 

[-3826-] Abdullah b. Ömer r.a.'dan rivayete göre "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Beldah denilen yerin alt taraflarında kendisine vahiy nazil olmadan önce Zeyd b. Amr b. Nufeyl ile karşılaştı. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in önüne bir sofra serildi. Ondan yemek istemedi. Daha sonra Zeyd dedi ki:

 

Ben sizlerin putlarınız üzere kestiklerinizden yemem. Ben ancak üzerine Allah'ın adı anılarak kesilenleri yerim.

 

Şüphesiz Zeyd b. Amr Kureyşlilerin kestiği hayvanları ayıplar ve şöyle derdi:

 

Koyunu yaratan Allah'tır. Ona sema'dan su indirdi, yerden de ona ot bitirdi. Daha sonra sizler onu Allah'tan başkası adına kesiyorsunuz. Böylece onların yaptıklarını reddediyar ve (vebali) pek büyük bir iş yaptıkları kanaatinde olduğunu açığa vurmuş oluyordu."

 

Bu Hadis 5499 numara ile gelecektir.

 

 

قال موسى: حدثني سالم بن عبد الله، ولا أعلمه إلا تحدث به عن ابن عمر:

 أن زيد بن عمرو بن نفيل خرج إلى الشأم، يسأل عن الدين ويتبعه، فلقي عالما من اليهود فسأله عن دينهم، فقال: إني لعلي أن أدين دينكم فأخبرني، فقال: لا تكون على ديننا، حتى تأخذ بنصيبك من غضب الله، قال زيد: ما أفر إلا من غضب الله، ولا أحمل من غضب الله شيئا أبدا، وأنى أستطيعه؟ فهل تدلني على غيره؟ قال: ما أعلمه إلا أن يكون حنيفا، قال زيد: وما الحنيف؟ قال: دين إبراهيم، لم يكن يهوديا ولا نصرانيا ولا يعبد إلا الله. فخرج زيد فلقي عالما من النصارى فذكر مثله، فقال: لن تكون على ديننا حتى تأخذ بنصيبك من لعنة الله، قال: ما أفر إلا من لعنة الله، ولا أحمل من لعنة الله، ولا من غضبه شيئا أبدا، وأنى أستطيع؟ فهل تدلني على غيره؟ قال: ما أعلمه إلا أن يكون حنيفا، قال: وما الحنيف؟ قال: دين

إبراهيم لم يكن يهوديا ولا نصرانيا، ولا يعبد إلا الله. فلما رأى زيد قولهم في إبراهيم عليه السلام خرج، فلما برز رفع يديه، فقال: اللهم إني أشهد أني على دين إبراهيم.

 

[-3827-] İbn Ömer'den rivayete göre Zeyd b. Amr b. Nufeyl doğru dini soruşturmak ve ona tabi olmak üzere Şam'a çıkıp gitti. Yahudilerden bir alim ile karşılaştı. Ona dinlerine dair bir şeyler sordu ve, belki sizin dininize girebilirim, bana anlat, dedi. Yahudi alimi, Allah'ın gazabından payına düşeni almadığın sürece sen bizim dinimiz üzere olamazsın, dedi. Zeyd, ben ancak Allah'ın gazabından kaçmaya çalışıyorum. Ben ebediyyen, gücüm yettiği sürece Allah'ın gazabından hiçbir şey yüklenmek istemiyorum. Peki, sen bana başkasını gösterebilir misin, dedi.

 

Yahudi alimi, bildiğim kadarıyla bu ancak hanif (dini) olabilir, dedi. Zeyd, Hanif nedir, diye sordu. Yahudi, İbrahim'in dini, dedi. O Yahudi de değildi, Nasrani de değildi, Allah'tan başkasına ibadet de etmiyordu.

 

Zeyd çıkıp gitti. Hristiyanlardan bir alime rastladı. Ona da benzeri şeyleri zikretti. Hristiyan alimi ona, Allah'ın lanetinden payına düşeni almadığın sürece bizim dinimiz üzere olamazsın, dedi. Zeyd, ben ise ancak Allah'ın lanetinden kaçıyorum. Gücüm yettiği sürece Allah'ın lanetinden de, onun gazabından da hiçbir şey yüklenmek istemiyorum. Sen bana başkasını gösterebilir misin, dedi.

 

Hristiyan alimi, bildiğim kadarıyla bu ancak hanif'lik olabilir, dedi. Zeyd, Hanif ne demek, diye sordu. Hristiyan, İbrahim'in dinidir, dedi. O Yahudi de değildi, hristiyan da değildi. Allah'tan başkasına da ibadet etmezdi.

 

Zeyd, onların İbrahim aleyhisselam hakkında söylediklerini görünce yanlarından çıkıp ayrıldıktan sonra ellerini kaldırarak dua etti: Allah'ım, İbrahim'in dini üzere olduğuma seni şahit tutuyorum."

 

 

وقال الليث: كتب إلي هشام، عن أبيه، عن أسماء بنت أبي بكر رضي الله عنهما قالت:

 رأيت زيد بن عمرو بن نفيل قائما، مسندا ظهره إلى الكعبة، يقول: يا معاشر قريش، والله ما منكم على دين إبراهيم غيري. وكان يحيي الموءودة، يقول للرجل إذا أراد أن يقتل ابنته: لا تقتلها، أنا أكفيكها مؤونتها، فيأخذها، فإذا ترعرعت، قال لأبيها: إن شئت دفعتها إليك، وإن شئت كفيتك مؤونتها.

 

[-3828-] Ebu Bekir r.a.'ın kızı Esma r.anha, dedi ki: "Ben Zeyd b. Amr b. Nufeyl'i ayakta sırtını Ka'be'ye vermiş olarak şöyle derken gördüm:

 

Ey Kureyş topluluğu! Allah'a yemin ederim, aranızda benim dışımda kimse İbrahim'in dini üzere değildir. O mev'udeyi (diri diri gömülmek istenen kızı) ölümden kurtarıyor, kızını öldürmek istediği takdirde adama onu öldürme, onun geçimini senin yerine ben karşılayacağım, diyordu. Sonra o kızı ondan alırdı. Büyüyünce babasına, arzu edersen onu sana geri verebilirim, dilersen onun ihtiyaçlarını senin yerine karşılamaya devam edebilirim, derdi."

 

 

Fethu'l-Bari Açıklaması:

 

"Zeyd b. Amr b. Nufeyl hadisi" Bu Ömer b. el-Hattab b. Nufeyl'in amcasının oğludur. Aşere-i mübeşşere'den birisi olan Said b. Zeyd'in babasıdır. Tevhidi bulmak isteyip, putları bir kenara iten, şirkten uzak duran kimselerden idi. Fakat Nebi sallallShu aleyhi ve sellem'e nübuwet verilmeden önce vefat etmişti.

 

el-Bezzar ve Taberanl'nin rivayet ettikleri bu hadiste Said b. Zeyd şunları söylemektedir: "Zeyd b. Amr ile Varaka b. Nevfel hak dini aramak üzere çıktılar. Nihayet Şam'a geldiler. Varaka hristiyanlığı kabul etti, fakat Zeyd onu kabul etmedi. Musul'a gitti. Orada bir rahip ile karşılaştı, rahip ona hristiyanlığı teklif etti, yine kabul etmedi." Bundan sonra da hadisi ona dair tercümede (başlıkta) yer alan İbn Ömer hadisine yakın bir şekilde zikretti. Bu rivayetinde şunlar da yer almaktadır: "Said b. Zeyd dedi ki: Ben ve Ömer Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e Zeyd'in durumu hakkında sordum da şöyle buyurdu: Allah ona mağfiret etsin, ona rahmetini ihsan etsin. Şüphesiz ki o İbrahim'in dini üzere ölmüştür."

 

"Hak dini soruşturmak üzere çıktı." Tevhid dinini araştırmak üzere çıktı. "Gücüm yettiği takdirde" yani benim böyle bir şeyi yüklenmeme kudretim var ise. Bir rivayette "ene: ben" lafzında nun, böyle bir işin uzak bir ihtimal olduğu anlamını ifade edecek şekilde şeddeli gelmiştir. Allah'ın gazabından maksat ise onun ikabının (cezasının) ulaştırılmasıdır.

 

"Yanlarından ayrılınca" yani onların topraklarının dışına çıkınca.

 

"Diri diri gömülmek istenen kızı ölümden kurtarıyordu." İfadede mecaz vardır. Onu ölümden kurtarmaktan kasıt, hayatta kalmasını sağlamak, diri diri gömülmesini önlemektir. Hadiste de bunu nasıl yaptığı açıklanmış bulunmaktadır. İbn Ebi'z-Zinad'ın rivayetinde: "O öldürülmesin diye diri diri gömülmek istenen kızı fidye vererek kurtarırdı." Cahiliye dönemi insanları hayatta oldukları halde kız çocuklarını gömerlerdi. Denildiğine göre bunun asıl sebebi, onların iftetleri adına korkulması idi. Çünkü bazı Araplar bir başkasının kızını esir almış ve ona cariye muamelesi yapmıştı. Babası fidye vererek onu kurtarmak isteyince kız da kendisini esir alanı tercih etmişti. Bunun üzerine babası da doğacak her bir kız çocuğunu öldüreceğine dair yemin etti. Diğerleri de bu hususta onun ardından gittiler. Ben bunu "el-Evail" adlı eserimde uzun uzadıya açıklamış bulunuyorum. Aralarından bu işi yapanların çoğunluğu ise yüce Allah'ın şu buyruğunda olduğu gibi açlık ve fakirlik endişesi ile yapıyordu: "Yoksulluk endişesiyle çocuklarınızı öldürmeyin. Çünkü sizin de, onların da rızkını biz veririz. "[En'am, 151] Zeyd'in kıssası da bu ikinci hususa delil teşkil etmektedir. Her iki hususun da bu konuda birer sebep olma ihtimali de vardır.